Cumartesi, Haziran 29, 2013

internet denizi...

Mehmet şoförün oğluydu. Mevlana ilkokulu 2-C sınıfında yanımda otururdu. öğretmenimizin gelmediği bir gün mum gibi oturmamız gerekirken hışımla sınıfa giren müdire Ayşe Hanıma yakalanmış ve kulağımızdan çekile çekile odasına götürülmüştük. -Çıkartın ayakkabılarınızı; bundan sonra hamal olacaksınız!.. diye bağırmıştı müdire hanım. Ödümüz kopmuştu, çenemiz titreye titreye, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştık. Büyük bir suç işlemiştik, kötü örnek olmuştuk; o yaşımızda sıraların üzerinde boğuşmuş, karşılığında da okul hayatımızı noktalayıp hamal olmuştuk. Bundan böyle sırtımızda küfe,okula giderken önünden geçtiğimiz çamur içindeki pazardan çıplak ayaklarımızla evlere patates, pırasa, yer elması taşıyacaktık. Derken bir mucize olmuş; müdire hanım insafa gelerek 'bir daha olmaması' kaydıyla bizi affetmişti. Ayakkabılarımızı giymiş, okumayıp hamal olmaktan kurtulmuş, minnet ve korkuyla müdire hanımın bin defa elini öpüp, yere bakarak sınıfa dönmüştük. Eğer affedilmeseydik, zar zor alınmış ayakkabılarımızı bir daha giyemeseydik, nasıl gidebilirdik evlerimize kadar yürüye yürüye? ne derdi kim bilir ne dertleri olan annem, ağlaya ağlaya eve gittiğimde ve - Mehmet'le ben artık hamal olduk, ayakkabılarım da okulda kaldı... dediğimde. Ya da nasıl davranırdı Mehmet'in şoför babası; cebinde üç kuruş bozuk parayla geceyarısı yorgun argın eve döndüğünde, ödü patlayan karısı; -Senin oğlanı okulda hamal yapmışlar.. diye söylediğinde. Mehmet benden tam elli kuruş borç istemişti; benimde vardı, vermiştim iki yirmi beşliği... Aradan günler geçti; kimbilir şişko Esat kaç defa saat tam 10:00 da sınıfa sıcak süt getirdi ama benim elli kuruş bir türlü gelmedi. Artık dayanamadığım bir gün teneffüs zili çalar çalmaz, sıra arkadaşımın üzerine Tommiks gibi atlayıp istedim paramı. Elimden kurtuldu Mehmet ve başladı bütün okul bahçesinde, bina çevresinde amansız bir kovalamaca. Sanki teneffüs bir asır, binanın çevresi bin kilometreydi. Yakalayınca Mehmet'i belki on bin kilometre yuvarlandık okulun tozlu bahçesinde. Darmadağın olmuş, beyaz yakaların düğmesi kopmuş, aynı tahta sırada kara tahtaya bakıyorduk. sucuk gibi terlemiştik, ve çok ciddiydik; her an hamal olabilirdik. Her gün sabırsızlıkla aynı saati, aynı zilin çalmasını bekliyorduk. Öğretmenin sınıftan çıktığı saniyede amansız bir kovalamaca başlıyor, elli kuruş alacaklı bir çocuk, elli kuruş borçlu çocuğu kahkahalarla kovalıyordu. Sonra borçlu kendisini yakalatıyor ve büyük güreş başlıyordu. Artık havalar iyice ısınmıştı, sanırım yaz tatili de başlamak üzereydi. herkes dağılacak üç ay ayrı kalacaktı. Böyle bir gün teneffüs zili çaldığında sıramda iki adet yirmi beş kuruş duruyor, Mehmet gülerek bana bakıyordu. Mehmet borcunu ödüyordu... Dünya başıma yıkılmıştı, allak bullak olmuştum. Hayatımın en güzel, en paha biçilmez kovalamaca sı bitmişti... -istersen yarın ver.. - acelesi yok.. gibi laflar ediyordum. Ama acı gerçek masamın üzerinde duruyordu; hesap kesilmiş, oyun bitmişti... Derken okullar tatil oldu. Ben başka okula geçtim ve Mehmet'i bir daha hiç göremedim. Kim bilir, şimdi belki bir bankanın ikinci krediler müdürü, belki bir nakliye firmasının genel müdürü, belki de Ulus-Şentepe hattında bir minibüs şoförü olmuştur. Sevgili Mehmet; en azından şansımı deniyor ve yazdıklarımı internet denizine döküyorum. Eğer eline geçerse, bu sefer de ben senden elli kuruş borç istiyorum... ve değil bugün yarın...Bir daha hiç ödemeyeceğime söz veriyorum...

Pazar, Haziran 02, 2013

ve SoN...

Nihayet alacağım cevabı aldım.. sanki yıllar önce aynı sahneyi yaşamış gibiyim. ilkinde çok korkmuş ve daha da hasta olmuştum stresten..banka soymayı bile düşünmüştüm. sonraları yakaladığım en güzel fırsattı yaşayabileceğin kadar güzel ve hızlı yaşa.... bir tür sınavdı aslında olanlar, korkarak ve çok ağlayarak durumu kurtarmak zordu. yapabileceğin herşeyi yap çünkü yapamadıklarının vereceği pişmanlık yokmu ? ölümü düşünen biri için en ağırı bu olsa gerek. yaptıklarımın pişmanlığını her zaman yaşıyorum peki ama yapamadıklarının pişmanlığı???? beni mahveden bunlar olacaktı zaten. herkes ten ailemden gizledim her şeyi ve mutlu numarası yaptım işe de yaramadı değil hani..çok sevdiğim patronumun motoruna binmeye başladım sonra...ve daha hızlıhep daha hızlı..hergün otobana çıkıp yüksek hızlar yaptım ağlayarak..beni hiç bir hastalık öldüremez. öldüremez..ancak yatağa düşmeden daha kötü olmadan durumu düzeltmem mümkündü..son çarem. aradan yıllar geçti..yaşayabildiğim kadar iyi yaşadım aslında ve her zaman şükrettim. yine aynı hisler içindeyim ama bu sefer korkmuyorum. zaten olacak bir şeyi biraz öne almakta mahsur görmüyorum.. Babam..canım babam senden, annemden ve babam yerine koyduğum ağabeyimden binlerce kez özür diliyorum beni affedin... bütün sevdiklerime ve canıma selam olsun..

Cumartesi, Haziran 01, 2013

içimden gelen...

bir çuval inciri bok etmekte üstüne yok ersin... ne susmayı biliyorsun ne de konuşmayı, kalp kırmanın sonu yok ersin.. sonra oturup ne yaptım dersin..nerelere geldim...adam ol ersin.. kaybetmeye çalışıyorsun resmen..kazanan ol..sev...çok sev.. rahat bırak...bırak sarılsın sana bütün isteklerin... dal aşkın denizine ersin... ve orada kal çıkma bir daha... ölülerin içinde yaşam bulamazsın ersin... dal aşkın denizine... ve orada kal...