Çarşamba, Haziran 28, 2006

vakitsiz yağmur

Ne gariptir şu ayrılık günleri
Bir dosttan da, düşmandan da ayrılsan
Nedense bir tuhaf oluyor insan.
Derin bir sızı giriyor içeri
Son bir defa bakarken caddelere.
Dükkanlara, evlere, kahvelere
Hatıra yüklü kervanlar geçiyor,
Dolu dolu gözlerinin önünden.
Bu son yadigar mı bir ayrılık gününden?
Ne unutulmaz zamanlar geçiyor
Ağır ağır biz farkında değilken.
Gökler masmavi yaprak yemyeşilken
Sen istediğin kadar unutulmaz de
Bu son dakika, bu vakitsiz yağmur.
Unutulur azizim unutulur...
Başka ne yapılır böyle bir günde?
Kapanan bavul, çivilenen sandık
Ve sonra kuru bir
''Allaha ısmarladık ! ''


Ümit Yaşar

Pazartesi, Haziran 19, 2006

benim yöntemim :)

rahatlamak istediğimde odanın kapısını kapatıp, yatağa atıyorum kendimi. sırt üstü uzanıyorum. sonra yavaş yavaş odayı suyla doldurmaya başlıyorum. yavaş yavaş. suyun sesini duyabiliyorum ve bu çok hoşuma gidiyor :) . sonra su yatağıma kadar yükseliyor. bedenimde ıslanmaya başlıyor artık. su burnumu kapatacakken derin bir nefes alıyorum. be başlıyorum suyu pompalamaya... yavaş yavaş, tavana kadar. tabii nefesimi tutuyorum hala. nefesimi tutmayı bırakırsam eğer ölmeyeceğimi biliyorum ama. su seviyesi tavana kadar yukseldiğinde hemen seviyeyi düşürmeye başlıyrum. eee nefes almak gerek artık :) .
aslında hemen nefes almam gerek ama ne kadar istesemde suyu odanın dışına atmak doldurmak kadar kolay olmuyor hem de her denemde. zar zor su seviyesi burnumdan aşağıya indiğinde öyle bir nefes alıyorum ki. nefes alabildiğim için, yaşadığım için ve rahatladığım için şükrediyorum. nefesimi tutarken bütün sıkıntılarımdan arınıyor olmalıyım ki, tekrar nefes almaya başladığımda iş stresiymiş, paraymış hiçbiri umurumda bile olmuyor.

Perşembe, Haziran 08, 2006

Vakti Gelmeden :(

Bana gelen bir mail de okuduğum o ilginç yazıyı bende çok düşündüm. Sanki ben yaşamışım gibi…


Bir zamanlar bir psikoloji kitabında okuduğum bir bölüm vardı...
Hayatın ve getirilerinin kıymetini anlamak için tavsiye edilen bir metod vardı içinde..
Deniyordu ki; "arada bir, çok bunaldığınızda,hayatın sizin için çekilmez hale geldiğini düşündüğünüzde kendinize 10 dakika ayırın ve kendi cenaze töreninizi düşünün"...
Cümleyi ilk okuduğumda çarpılmıştım...
Ben girişin akabinde pozitif bir gelişme ve tavsiye bekliyordum...
Ama " kendi ölümümüzü ve cenazemizi " düşünmemiz tavsiye ediliyordu...
Tüylerim diken diken oldu ve yazarın saçmaladığını düşündüm o an...
Ama önyargı düşmanı biri olarak okumaya devam ettim...

Özellikle insanların sizin için neler söyleyeceklerini, onlar için ne ifade ettiğinizi hissetmeye çalışın...
Diyordu ki; " bunları düşündüğünüzde dünyadaki yerinizi, dünyayı terkettiğinizde oluşacak boşluğu, sevdikleriniz ve sizi sevenler için öneminizi anlayacaksınız...
O andan geriye dönme şansınız olmadığını, hayat denen kredinizin bittiğini ve onlara yanıt verme şansınız olmadığını düşünün...
Tekrar sarılma, bir kez daha öpme ihtimalinizin bittiğini hissedin...

Dünyadaki küslüklerin, ayrılıkların, kavgaların
yanında bu acının ve geri dönülmezliğin korkunç
çaresizliğini yaşayın...
Bırakın canınız yansın,
bırakın alevler içinde kavrulsun tüm ruhunuz...
Orada, o musalla taşında düşünün kendinizi...
Seyredin şu an çevrenizde olanların yüz ifadelerini...
Akıllarından ve yüreklerinden geçen
cümleleri hayal edin...

Kitaba devam etmeden bıraktım kenara ve gözlerimi kapatıp aynen düşünmeye başladım...
Eşimi, kızımı, annemi,ağabeyimi ve diğer tüm çevremi oturttum tek tek kendi cenaze törenimdeki yerlerine...
Birer birer yerleştirdim tabutumun çevresine hepsini...
Hayatımda çok nadir bu kadar canım yanmıştı...
Görüyordum işte "babaaaa..." diye ağlayan biricik kızımı...
Eşim kucağında "ağlayan emanetimle" ayakta durmaya çalışıyordu per perişan...
Koca çınar ağabeyim, belli belirsiz dualar okuyordu,
o gözümden hala gitmeyen vakur duruşuyla...
Annem, ciğerinden bir parça canlı canlı koparılmış gibi
hem içine hem dışına akıtıyordu gözyaşlarını...

akrabalarım
"çok erken gitti, doyamadı kızına.." diyordu acıyan ses tonlarıyla...
Ve dostlarım... Onlar da şaşkındı...
Bazısı "daha dün birlikteydik, nasıl olur.." diyordu...
Sonra anladım yazarın ne demek istediğini daha devamını okumadan kitabın...
Bunları seyredip onlara "hayır ölmedim, burdayım.."
demek istedim hayal olduğunu unutup...

Farkındalık önemli bir kavramdır psikolojide...
Belki de hiç aklımıza gelmeyen ve gelmeyecek bir farkındalığı göstermek istemişti yazar...
Kitabı okumaya ne gücüm kalmıştı, ne de isteğim...
Almam gereken dersi ve mesajı almıştım...
Şimdi ne kitabın adını ne de yazarı hatırlamıyorum...
Şu an bunları yazarken bile çok kötü oldum...
Bu olayda tek farkındalık da yok üstelik...
Biraz kendime geldikten sonra devam ettim
hayatımın en zor hayaline...
Sırada çevremdekilerin ölümümün akabinde
neler söyleyecekleri vardı..
Usulen ve nezaketen söylenenlerin dışında...

Onlarda bıraktığım izleri,
yaşananları ve yaşanamayanları elden geçirerek
ben konuşturacaktım hayalimde...
İçlerini okuyacaktım, senaryo bana ait olarak...
Yaşarken neler yazmıştım, ölümümle neler okuyacaktım...
Gerçek duygularıydı ulaşmaya çalıştığım, ölüm acısının etkisiyle girilen duygusal mod değildi, deşifre etmem gereken metin...
Canım kızımın söyleyecek çok şeyi yoktu...
Özleyecekti, yokluğumu hissedecekti..
Ağlayacaktı aklına geldikçe...
Belki ölümün ne anlama geldiğini hissedecek yaşa gelinceye kadar
sıradan bir üzüntünün ötesine geçmeyecekti duyguları...
Ama hayal bu ya, 18-20 yaşına getirdim 2 saniyede kızımı...
"hayal - meyal hatırlıyorum be baba seni...

Keşke şimdi yaşıyor olsaydın da baba kız sohbet etseydik seninle...
Bak mezuniyet törenimde de babasızdım...
evlenirken kimin elini öpeceğim senin yerine...
Diyecek canı yanarak bir köşede...
Sevgili eşim... Benim muhteşem hatunum...
Nasıl dayanır bensizliğe?...
O ki, benim için her şeyini feda edip koşmuştu bana...
Hayatının tek adamı şimdi toprak olacaktı...
Bir daha " Seni seviyorum " diyemeyecekti...
Bir daha hevesle açamayacaktı çalan kapıyı...
Ve her gelen gece bensizliğini haykıracaktı yüzüne...
Her sabah da bensiz başlayacaktı koca gün...

Tek cümlesi takıldı o an içime;
" Oyunbozanlık yaptın be böceğim, hani beraber ölecektik ?..."

Annem,o bugüne kadar evlat olarak
mutlu edecek hiçbir şey yapamamanın acısıyla
kahrolduğum güzel insan...
Helaldi şüphesiz hakları...
Bilerek hiç kırmamıştım onları...
Üzerine titredikleri evlatları onlardan önce göçmüştü işte önlerinde ve dualarına muhtaçtım....
Kaç anne ve babanın çekebileceği bir acıydı ki evladının cenazesinde bulunmak...
Herhalde insanın uzun yaşadığına üzüldüğü nadir
anlardan olsa gerek...

Diğerlerine geçmiyorum...
Bu yazıyı şu an yazıp sizlerle paylaştığıma göre
"diğerlerine" artık sizler de dahilsiniz...
Düşünün, bir gün bir mail ulaşıyor mail-boxınıza "ölmüş“ diye...
Sizler kimbilir neler düşünür ve yazardınız...
Eşim şu an yanımda ağlıyor, sanki gerçekmiş gibi...
Oysa ki yazarın amacı "Yaşamanın ve hala nefes alıyor almanın kıymetini" göstermekti...
Benim de öyle...
Lafı çok uzattım farkındayım...
Ama dediğimiz çözümü zor süreç 2 satırla özetlenemeyecek
kadar girintili çıkıntılı...

Ben o gün kurduğum o hayalle, canımın tüm yanmasına rağmen
YENİDEN DOĞDUM...
Bilgisayar diliyle "format attım hayatıma"...
Sahip olduklarımın farkına vardım ve hala nefes alıyor olduğum için şükrettim...
Gözlerimi açtığım anda o kötü ve acı sahne bitmiş, oyun perde demişti...
Peki ya hayal değil de, gerçek olsaydı ve perde bir daha açılmamak üzere kapansaydı...
Belki gerildiniz, kötü oldunuz ama devamını getirirseniz buna değer bence...
İşte bu final bu yazıyı buraya kadar okumanıza değmiş olmalı...

Ben bu akşam melankoliğim ve biraz abartmış olabilirim...
Hani sanatçı ve şairiz ya ondandır belki...
Bence bu yazıyı sadece okuyarak bırakmayın...
LÜTFEN ARADA BİR,
BURADAN ALDIKLARINIZI TARTIN,
DÜŞÜNÜN VE HAYATINIZI GÖZDEN GEÇİRİN...
Ölümün kime ve ne zaman geleceğini
Yüce Allah' tan başka bilen yok...
İşte bu yüzden hazır yaşıyorken ve
nefes alıyorken yapabileceklerinizi yapın,
azığınızı hazırlayın
ertelemeyin...


Sizi sevenlere ve sevdiklerinize
daha fazla zaman ayırın...
Bilerek - bilmeyerek
kırdığınız kalpleri tamir edin...
Ve en önemlisi;
VERDİĞİ-VERMEDİĞİ,
ALDIĞI-ALMADIĞI HERŞEY İÇİN,
TEKRAR TEKRAR ŞÜKREDİN,HAMD EDİN YÜCELER YÜCESİ YARADAN'A